Antik Çin'de insanlar birine beddua edecekleri zaman, “ilginç günlerde yaşayasın” derlermiş. Bu atasözünün anlamını iki sene öncesine kadar idrak edememiştim. "Dünya benzeri görülmemiş günlerden geçiyor" cümlesi batı medyasında sayısız kez tekrarlanmış olsa da tarihte en azından bir ülkenin benzer bir süreçten geçtiği söylenebilir. Mark Twain; "tarih her zaman tekerrür etmez. ama kafiyelidir." demiştir.
10-18 Kasım 1904 tarihinde Brezilya'nın Rio de Janerio şehri çalkalanıyordu. Şehir temel altyapıda ciddi yetersizliklerden muzdaripti. Şehrin ana sorunları arasında yetersiz su ve kanalizasyon sistemleri, düzensiz çöp toplama ve aşırı kalabalık apartmanlar vardı. Bu ortamda tüberküloz, kızamık, tifüs ve cüzzam dahil birçok hastalık çoğalmıştı. 1902'den başlayarak, şehrin sorunlarını çözmek isteyen başkan Rodrigues Alves şehri sterilize etmek, modernize etmek ve güzelleştirmek için bir girişim başlattı. Başkan Alves, şehrin belediye başkanı Pereira Passos'a ve Halk Sağlığı Genel Müdürü Dr. Oswaldo Cruz'a kamu sanitasyonunda kapsamlı iyileştirmeler yapma yetkisi verdi. Bu hedefler doğrultusunda çiçek hastalığını ortadan kaldırmak için Dr. Cruz, 31 Ekim 1904'te Zorunlu Aşı Yasasını onaylaması için Kongre'yi ikna etti ve polis eşliğinde sağlık ekiplerinin evlere girmesine ve aşıyı zorla uygulamasına izin verdi. Rio de Janeiro halkının bu sefer kafası karışmış ve hoşnutsuzdu. Birçok bölge sakininin evleri sağlık çalışanları ve polis tarafından adeta basıldı. Basında yer alan yazılar hükümetin eylemini eleştirdi ve aşının olası risklerinden bahsetti. Ayrıca, aşının vücudun “mahrem bölgelerine” uygulanması gerektiği (veya en azından kadınların aşı olmak için soyunması gerektiği) söylentisi, muhafazakar alt sınıflar arasında daha fazla öfke uyandırdı. Brezilya toplumundaki birçok entelektüel grup, Pozitivist Kilise, tıp dernekleri ve Ulusal Kongre'nin çoğu da dahil olmak üzere yasaya karşı çıktı. Bu itirazların çoğu, uygulamanın bireysel haklar üzerindeki ihlallerinden kaynaklansa da, aşılama, o zamanlar küresel bilim topluluğu arasında hala geçerli bir tartışma konusu olarak görülüyordu. Bütün bu sebeplerin sonucunda 30 kişinin öldüğü ve 110 kişinin yaralandığı kanlı bir isyanın ardından hükümet aşı programını iptal etti ve sıkıyönetim ilan etti. Maalesef insanların aşılanma süreci durduğu için epidemi 1909'da kontrolden çıktı ve 9.000 kişinin ölümüne neden oldu.
Günümüzde küresel çapta yaşanan aşı karşıtı isyan ile Brezilya tarihi ile ilgilenen insanlar dışında kimsenin hatırlamadığı bu isyan arasında sosyolojik olarak pek çok benzerlik var. Halk ikna edilmek yerine elitler tarafından adeta böcek gibi görülerek ve hakarete uğrayarak aşı olmaya zorlanıyor. Açıkçası bu sürecin milyonlarca insandan oluşan bir aşı karşıtı bir hareketi yaratacağını öngörmek için tarihe bakmaya bile gerek yok. Aslında bu dinamik geçtiğimiz on yılda zaten kendini gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde gösterdi. Türkiye'de göbeğini kaşıyan adam laflarına alışığız ama Clinton'ın Trump seçmenlerine "acınacaklar" dediği bir kampanyadan sonra kaybetmesinin ardından batı medyasında bu konu hakkında sayısız analiz çıktı. Belki de yeni girdiğimiz 2022 yılında düşünce dünyamızda bazı şeyleri değiştirme zamanı gelmiştir. Aklı başında insanlar olarak meseleleri çözümsüz kültür savaşlarında hangi tarafın neferi olduğumuza göre seçmemeliyiz. Komplocu olarak etiketlenen insanların sosyolojik davranışlarının ardındaki motivasyonu anlamaya çalışmalıyız. Belki de farkına varmamız gereken en önemli şey aslında çoğu insan için fikir belirtmek ve kamusal tartışma ortamına girmenin internet çağıyla olduğunun farkına varmaktır. Daha önce çok küçük ve ayrıcalıklı bir azınlığın elinde olan bir imtiyazı yeni kullanmayı öğrenen kalabalıkların mükemmel fikirlere sahip olması beklenemez. Tarihsel süreçte okuma yazma oranı artan batılı toplumların gelişme kaydetmesi ve sonradan okuma yazma oranının arttığı üçüncü dünya ülkelerinin bağımsızlık bilincine sahip olması bize toplumların karar alma süreçlerine katılmasının iyi sonuçlar getirdiğini gösteriyor. Tatmadaw'ın Myanmar'da giriştiği darbe girişimi ardından bir protestocu "uçmayı öğrenemeden kanadımızı kırdılar." demişti. Uçmayı öğrenmeye çalışan toplumların kanadını bilim adına kırmaya çalışan elitlerin gerçekten de Myanmar halkının on yıllardır kanını emen askeri diktatörlükten zihniyet olarak bir farkı yoktur.