ÇEŞİTLİLİK PEK DE BİZİM GÜCÜMÜZ DEĞİL
Noah Carl, çeşitliliğin etkisini incelemek için zaman içinde ABD ve Batı Avrupa'da kişi başına düşen GSYİH'yi (Gayri Safi Yurt İçi Hasıla) karşılaştırıyor.
Richard Hanania, son makalesi “Çeşitlilik Gerçekten Bizim Gücümüzdür”de "etno-linguistik çeşitliliğin yüksek performans gösterenler arasında yaygın göründüğünü" (ortalama IQ'larına göre beklediğinizden daha yüksek kişi başına GSYİH'ye sahip ülkeler arasında) belirtti. Emil Kirkegaard ise bu hipotezi test etmeye karar verdi.
Kirkegaard, ortalama IQ’yu kontrol değişkeni olarak alıp etnik çeşitliliğin ekonomik özgürlük ve milli gelir ölçümleri üzerindeki etkisini inceledi ve tahminlerin çoğunun sıfırdan önemli ölçüde farklı olmadığını buldu. Etno-linguistik çeşitliliğin büyümeye faydalı olduğuna dair çok az kanıt vardı.
Ancak Hanania ikna olmamıştı; Kirkegaard’ın, boş bir sonuç bulduğunu düşünüyordu: "Ancak, her iki yönde de gerçek bir sonuç bulsanız dahi bunun hiçbir anlamı olmazdı" çünkü "ölçü kötü." Dahası, analiz "yetersiz" ve "çok fazla karıştırıcı değişken" var. ( Hanania bunu kendi makalesinde kanıt olarak basit bir dağılım grafiği kullanmasına rağmen söylemiştir.)
Diyelim ki haklı: etnik ayrımcılık gerçekten kötü bir ölçü ve Kierkegaard'ın analizinde çok fazla karıştırıcı değişken var. Bu soruyu çözmenin başka bir yolu var mı?
ABD ve Batı Avrupa'da kişi başına düşen GSYİH'nın zaman içinde karşılaştırılması bu yollardan birisi. Eğer Hanania haklıysa, ABD'nin çeşitliliğin en fazla olduğu dönemde fark en büyük, en az çeşitliliğin olduğu dönemde ise en küçük olmalıdır. (Bana bu fikri verdiği için yorumcu Guy Incognito'ya teşekkürler.)
Kişi başına düşen GSYİH'ye ilişkin tarihsel veriler Maddison veri tabanının en son versiyonundan elde edildi. Çeşitliliği izlemek için ise mümkün olan en basit ölçüyü kullandım; ABD nüfus sayımına göre Hispanik olmayan beyaz nüfusun yüzdesini. Sonuçlar aşağıda gösterilmiştir.
Dikkat çeken ilk şey, ABD'nin son iki yüzyıldır Batı Avrupa'dan daha zengin olmasıdır. (19. yüzyılda Britanya ve Hollanda gibi ülkeler ABD'den daha zengin olsa da, Batı Avrupa bir bütün olarak zengin değildi.) 1820'de Batı Avrupa'nın kişi başına düşen GSYİH'si Amerika’nınkinin %86'sıydı ve ABD nüfusunun %82'si beyazdı.
Sonraki yüzyılda ABD çok daha hızlı büyüdü, öyle ki 1920'lerin sonunda Batı Avrupa'nın kişi başına düşen GSYİH'si Amerika’nınkinin %50'sinden azdı. Bu dönemde beyaz nüfusun payı artış eğilimi göstererek 1930'da maksimum %90'a ulaştı. Ardından Amerika'yı Avrupa'dan daha sert vuran ve Batı Avrupa'nın kişi başına düşen GSYİH'sinin Amerika'nın yüzdesi olarak keskin bir artışa yol açan büyük buhran geldi. Bunu, Avrupa'yı daha da sert vuran ve büyük buhran sırasında elde edilen kazanımları tersine çeviren İkinci Dünya Savaşı izledi. Bu dönemde beyaz nüfus payı %90 civarında kaldı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Batı Avrupa, sonraki otuz yılda kişi başına düşen GSYİH arasındaki farkı önemli ölçüde azaltarak ABD'den daha hızlı büyüdü. Bu arada beyaz nüfus payı, 1965 Göç Yasası'ndan sonra hızla düşme eğilimi gösterdi.
1980'den bu yana Batı Avrupa'nın kişi başına düşen GSYH'si Amerika'nınkinin yaklaşık %70'i oranında sabit kaldı. Beyaz nüfusun payı ise düşmeye devam ederek 2020'de %62'ye ulaştı.
Dikkate alınması gereken bazı uyarılar var, ancak grafiğin asıl gösterdiği şey ters bir ilişkinin varlığıdır: Amerika daha az çeşitliliğe sahipken nispeten daha zengin, daha fazla çeşitliliğe sahipken ise daha fakirdi. Bu durum, verilerin daha kaliteli olduğunu varsayabileceğimiz savaş sonrası dönemde özellikle belirgindir. Beyaz nüfusun payı düştükçe, Batı Avrupa kişi başına düşen GSYİH bakımından bu oranı yakalamıştır.
Dikkati çeken ilk uyarı beyaz nüfus payının, çeşitliliğin kusurlu bir ölçüsü olduğudur. Sonuçta, 1850 ile 1920 yılları arasında ABD'ye gelen Avrupalı göçmenler oldukça çeşitliydi (kelimenin gerçek anlamıyla). İrlandalılar, İtalyanlar, Doğu Avrupalılar vs. vardı. Başlangıçta zaten orada bulunan beyaz Amerikalılarla aynı statüye sahip değillerdi.
Dolayısıyla, 1880 ve 1920 yılları arasında nüfustaki beyaz oranı artmış olsa da, nüfusun daha çeşitli hale geldiği iddia edilebilir. (Elbette bugün, Avrupalılar’dan oluşan bu farklı gruplar "çeşitlilik" olarak kabul edilmeyecektir). Bu, çeşitliliğin etkisini tartışırken karşılaşılan sorunlardan birini göstermektedir: çeşitlilik her zaman aynı anlama gelmemektedir. Bununla birlikte, ABD'ye gelen Avrupalı göçmenler 1950'lerde iyi bir şekilde asimile olmuşlardı ve bu dönemde ABD, Batı Avrupa ülkelerine kıyasla daha zengindi.
Bir diğer önemli uyarı da Batı Avrupa'nın da giderek daha fazla çeşitliliğe sahip olmasıdır, ancak bu durum analize dâhil edilmemiştir. Bazı ülkeler (Fransa gibi) ırk ve etnik kökene ilişkin veri toplamadığından, bölgenin beyaz nüfus payının grafiğini zaman içinde çizmek mümkün değildir. Ancak değişimin büyük kısmının 1990'dan bu yana gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Örneğin Birleşik Krallık 1991 nüfus sayımında %95 oranında beyazdı.
Batı Avrupa için veri mevcut olsaydı, Batı Avrupa'nın beyaz nüfus payı ile ABD'nin beyaz nüfus payı arasındaki fark grafik çizilerek dikkate alınabilirdi. Bu, yukarıdaki grafikteki kırmızı çizgiye çok benzeyecektir, ancak düşüş özellikle son otuz yıl için biraz daha sığ olacaktır.
Yukarıdaki analizin çeşitliliğin büyüme için kötü olduğuna dair çok fazla kanıt sunduğunu iddia etmiyorum: Amerika'nın kişi başına düşen GSYİH'sinin Batı Avrupa'ya göre değişmesinin farklı nedenleri var ve çeşitlilik muhtemelen bunların en önemlisi değil. Ancak, çeşitliliğin büyüme için iyi olduğuna dair bir kanıt da sunmamaktadır, Hanania'nın başlangıçta iddia ettiği de buydu.
Yazar: Noah Carl
Çevirmen: Ekin Su İşitmez
Editör: Fahri Sağyürek