Sıradanlaşan Tekinsizlik: Turgutlu
Alperen Kılınç
Geçtiğimiz günlerde, bir arkadaşımın davetiyle Turgutlu’ya seyahat ettim. Genellikle 19. yüzyıl üzerine araştırmalar yaptığım için, eski adı “Kasaba” olan bu ilçe benim için ayrı bir merak nesnesi olma özelliği taşıyordu. Merak duygumun temel nedeni, Anadolu’da işletmeye açılan ilk demiryolunun İzmir-Kasaba (Turgutlu) demiryolu olmasıydı. Bu hattın resmi açılışı 23 Ocak 1866 tarihinde yapıldı.1
O günlerde bu yer, bereketli topraklarıyla parmakla gösterilebilecek bir tarım ürünleri üretim merkeziydi. Okuduklarım, Turgutlu’yu “tonton” teyzelerin olduğu, henüz köy özelliklerini kaybetmemiş, küçük bir ilçe olarak görmeme sebep oluyordu.
Buraya trenle gitmek istedim. Basmane-Turgutlu arası ortalama iki saat sürüyor. Bu rota tamamen tarihsel haline uygun ve duraklar üç aşağı beş yukarı ilk inşa edildiğindeki planla örtüşüyor. Bu, benim için belki de tarihi deneyimleyebileceğim bir etkinlik gibi görünüyordu, fakat öyle olmadı.
İlk olarak trenle yolculuk oldukça konforlu olsa da, “bölgesel” olarak isimlendirilen bu trenlere numarasız bilet ile ayakta yolcu da kabul ediliyor. Ayaktaki yolcular, vagonları sınırlı olsa da, sık sık başka vagonlara geçip boş buldukları yerlere oturuyorlar. Tabii bir durum olacak ki, beraberinde tartışmayı ve belki de kavgayı doğuruyor. Bol tartışmalı bir yolculuğun ardından Turgutlu’ya vardım.
Arkadaşım beni garda bekliyordu. Trenlerde anons sistemi pek sağlıklı çalışmadığı için Turgutlu’ya geldiğimizi oldukça geç fark ettim. Biraz telaşla da olsa, trenden inmeyi başardım. Arkadaşımla buluşup, onların otobüs dediği fakat aslında dolmuş olan bir taşıta binmek üzere durağa hareket ettik.
Durak; etrafı camlarla kaplı, yeri beyaz taş döşeli, tek duvarı sarı renge boyanmış dikdörtgen bir kutuydu. Durakta bir klima da vardı, ancak bu klima insanlar tarafından yumruklanarak, tekmelenerek işlevsiz bir hale getirilmişti. Yerlerde ise, duraklarda sigara içmek yasak olmasına rağmen bolca izmarit ve bir iki su şişesiyle birlikte meyve suyu kutuları vardı.
Arkadaşım, bu mahallenin adının “İstasyonaltı Mahallesi” olduğunu ve pek tekin bir yer olmadığını söyleme ihtiyacı hissetti. Beklemeye devam ederken bir süre sonra önümüzden belediyenin cenaze arabası geçti, arkasında alışık olduğumuz gibi ona eskortluk yapan arabalar yoktu, çok ses çıkaran ve adeta rastgele parçalar ile inşa edilmişe benzeyen yirmi kadar motor, cenaze arabasını takip ediyordu. Arkadaşım, Turgutlu’da motor nüfusunun insan nüfusunda fazla olduğunu iddia etti.
Oldukça uzun bir bekleyişten sonra otobüsümüz geldi. Bu dolmuş, bir otobüs olabilme özelliklerine hepten sahip değildi; açılıp kapanabilen bolca koltukları, çok sesli insanları vardı. Gideceğimiz yer ise oldukça uzaktı. Bu metin için oraya “X” diyelim. Oraya gidebilmek için “çarşı” olarak adlandırılan yerden geçtik. Türkiye’nin her yerinde görebileceğiniz türden çirkin apartmanlar, birbiriyle uyumsuz tabelalar ve özensiz bir trafik beni sıkı sıkıya kucakladı.
Arkadaşım ile gideceğimiz yere varana kadar sohbet ettik. İstasyonaltı Mahallesi’nin, Türkiye’nin bir coğrafi bölgesinden gelen göçler neticesinde bu hale geldiğini, bu kimselerin akrabalarını da getirdiği ifade etti. Bir suç mahallesi, bir suç mekanı zaman içinde bu şekilde yaratılmıştı anlatıya göre.
Arkadaşım ile gideceğimiz yere vardığımda ise, bambaşka bir mekan beni karşıladı. Coğrafya bile değişmişti sanki, burada artık çirkin apartmanlar yoktu. İki katlı veya üç katlı, havuzlu-garajlı evler görmeye başlamıştım. Şık bir mekana geçip bir şeyler yedik. Fakat dikkat çekecek şekilde, etrafta hiç genç yoktu. Yalnızca yaşlılar ve Turgutlu’dan ayrılmak için çok küçük olanlar burada yaşıyordu.
Yemeğimiz bitince tekrar dönüş yoluna geçtik, bu sefer üç adet saat kulesi gördüm. Bunların hepsi birbirinden ayrı yerlerde fakat aynı şekildeydi. Buraya birisi saat kulesi yaparken üç adet aynı saat kulesi yapmak yerine birbirinden farklı saat kuleleri yapmayı neden düşünmedi? Bunu arkadaşım da bilmiyordu.
Biraz daha vakit geçirdikten sonra tekrar gara döndüm. Geldiğimde garı inceleme fırsatım olmamıştı, şimdi detaylıca inceleyecek vaktim vardı. İncelemeye çalıştım fakat estetik kaygıdan oldukça uzak, yalnızca hizmet verme işlevine odaklanılmış bu yapıda incelenecek bir yön bulamadım. “Hayat Eve Sığar” ve “Sosyal Mesafe” afişleri hala duruyordu. Bir süre sonra tren geldi ve dönüş yoluna koyuldum.
Okulda bize demiryolunun geçtiği yeri kalkındırdığını, oradaki insanların kültür seviyelerini arttırdığını ve çeşitli faydalarını çok sık anlatırlardı. Dönem yorumlamalarına baktığımda, artık istasyon çevresinde gece vakti yürünemeyen bir Turgutlu’nun demiryolu ile geriye gittiğini düşünebiliyorum ancak. Ne yazık ki, kaderine terk edilmiş birçok şehir ve kasabamız var.
Yazar: Alperen Kılınç
Arif KOLAY.(2017).ANADOLU’DA İŞLETMEYE AÇILAN İLK DEMİRYOLU HATTI: İZMİR-KASABA (TURGUTLU) DEMİRYOLU.The Journal of Academic Social Science


